Kekemelik Nedenleri ve Tedavisi

Kekemelik, yaşına ve lehçesine uygun gelişimsel olarak çıkartması beklenen konuşma seslerini çıkartamaması, konuşmanın olağan akıcılığında ve zamanlama örüntüsünde bozukluk olması durumudur (D.S.M. IV, 1994, S.48-49). Tanım olarak üç tür kekemelikten söz edilir (Güleç, 1998, s.1074): 1. Kronik kekemelik: Spazmodik olarak harf ya da hece yinelenir. 2. Tonik kekemelik: Sesin kesilmesidir. 3. Diğer kekemelikler: Palialik (söylenecek […]

Kekemelik, yaşına ve lehçesine uygun gelişimsel olarak çıkartması beklenen konuşma seslerini çıkartamaması, konuşmanın olağan akıcılığında ve zamanlama örüntüsünde bozukluk olması durumudur (D.S.M. IV, 1994, S.48-49).
Tanım olarak üç tür kekemelikten söz edilir (Güleç, 1998, s.1074):
1. Kronik kekemelik: Spazmodik olarak harf ya da hece yinelenir.
2. Tonik kekemelik: Sesin kesilmesidir.
3. Diğer kekemelikler: Palialik (söylenecek kelimeyle ilişkisi olmayan harf tekrarı) ve atonik kekemelik (ses çıkarmanın aniden kesilmesi)dir.
Hastalık genellikle 12 yaşından önce çoğunlukla 2-7 yaşları arasında başlar. 2-35 yaşalar arasında başlayan kekemelikler genellikle geçici olmaktadırlar. Çocuklarda düşünce hızının konuşma hızını geçtiği bu yaşlarda henüz yetersiz konuşmayla ile düşünce ifade edilememekte bu nedenle konuşma bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Buna fizyolojik kekemelik denir. Bu durum her çocukta görülmemekte; ancak konuşma bozukluğuna yatkın olan çocuklarda rastlanmaktadır (Öztürk, 1969, s.388).
Kekemeliğin ruhsal durumlarla yakın ilgisi olduğu çeşitli gözlemlerlerle belirlenmiştir. Nitekim, kekemelikte gırtlak, ses telleri, ağız veya dil gibi konuşmayla ilgili organlarda hiç bir bozukluk saptanmamıştır (Yörükoğlu, 1988, s.237).
Bozukluğun şiddeti, kişinin içinde olduğu duruma göre değişir. Kekemelik stresin yoğun olduğu durumlarda artar. Konuşma çok yavaş veya çok hızlı olabilir. Genellikle, şarkı söylerken ve şiir okurken kekeleme olmaz. Ağır durumlarda tekrarlayan vücut hareketleri, konuşmaya eşlik eder. Örneğin, elini, dizini, masaya vurma gibi (Öztürk, 1994, s.440).
Kekelemeye kötü bir huy diye bakmak yanlıştır. Bir hastalık, hele hiç değildir. Kekeleme, bir belirtidir. Temelde yatan hastalık, bir korku nevrozudur, kekeme de bu nevrozun psikosomatik belirtisidir (Zulliger, 1991, s.133).

Nedenleri

Çeşitli varsayımlar olmasına karşın, bozukluğun oluş nedeni bilinmemektedir. Psikojenik, organik, genetik ya da çevresel bir kaç etkenli bozukluk olduğu kabul edilmektedir (Güleç, 1998, s.1074).
Araştırmacılar, kemeliğin başlamasında aşağıdaki sebepleri sorumlu tutmaktadırlar (Yavuzer, 1984, s.221):
a. Çocuğun zekasının yeterli olmayışı ve daha zor ve yetersiz öğrenmesi,
b. Hareket artması, huzursuzluk ve kelimelerin mafsallanmasındaki zorluklar.
c. Çocuğun başarılı olması için çevresinden ve özellikle ana-babasından gördüğü zorlanma, buna karşı, çocukta sıkıntının geliştirilmesi
d. Sol elini kullanmak üzere yaratılmış olmasına rağmen, çocuğun ille de sağ elini kullanması için zorlanması.
e. Ana-babanın aşırı mükemmelliyetçi bir karakterde olması, hoşgörü eksikliği, gereğinden fazla bir disiplin uygulanması.
Kekeme çocukların ailelerinde, ana-*babalarının aşırı titiz ve kuralcı olduğu gözlenmiştir. Bu ana-babaların çocuklarından beklentileri çok yüksektir. Çocuğu sürekli denetim altında tutarlar. Konuşmasına aşırı önem verirler (Yörükoğlu, 1988, s.236).
f. Obsessif- saplantılı kişilik yapısı, uygunsuz bir fizik yapı, belirli kan grupları,
g. Belirli bir sosyal çevre,
h. Çocuğun cinsi, erkek çocukların kızlara göre daha fazla etkilendiği bilinmektedir.
Kekemeliğin başlamasında korku en büyük rolü oynamaktadır. Halk arasında da bu kanı yaygındır. Aile, kekeleyen çocuğa daha sorulmadan “hiç bir şeyden de korkmadı ki, niye oldu anlayamadım” diye dile getirmektedirler (Öztürk, 1969, s.388).
Okula başlama, bir çok durumda kekemeliğin başlamasıdır. Bazı çocuklar uzun süre yeğlerler, bazıları ise bozukluğa karşın, konuşmayı sürdürürler (Güleç, 1998, s.1075).
Aile ve ikiz çalışmalarında bu çocukların akrabaları arasında kekemelik oranının %12-19 gibi genel topluma göre, 23 kat daha fazlası oranlarda bildirilmesi, bozukluğun nedenlerini açıklamada kalıtım etkisi olacağını göstermiş tir (Güleç, 1998, s.1074).

Tedavisi

Kekemeliğin tedavisinde ilk önce bireyle görüşülerek onun psikolojik durumu hakkında bilgi edinilir. Kekemeliğin altında yatan psikolojik faktörler ortaya çıkarılarak buna yönelik tedaviler uygulanır (Yörükoğlu, 1988, s.228).
Çocuğun düzgün konuşması için sürekli zorlanmaması, konuşurken, sabırla dinlenilmesi, konuşmasının kesilmemesi; zaten kolaylıkla oluşan yetersizlik duygusunu pekiştirici tutumlarda (alay etme, utandırma, zorlama gibi) kaçınılması gerekir (Öztürk, 1969, s.389).
Ailenin aşırı titiz, düzenli, denetimci ve kuralcı tutumu gevşetilmelidir. Psikoterapi 8-9 yaşlarından küçüklerde oyun, daha büyük çocuklarda konuşma yoluyla uygulanır. Kekemelik tedavisinde ama, yalnız kekemeliğin geçmesi değildir. Çünkü kekemelik, inatçı ve süregen bir belirtidir. Toplum içinde çocuğu güç durumda bırakır, çocuğun benlik saygısını zedeler. Tedavinin esas amacı, benlik saygısını korumaya yönelik olmalıdır. Genellikle bu çocukların önemli olumlu özellikleri vardır. Bunları bulup, çıkarıp, dikkatini ve ilgisini bu olumlu yönlerine çevirerek, kekemeliğine önem vermemesi, öğretilmelidir. Verilen önem azaldıkça kekemelik de giderek hafifler.
Konuşma tedavisi 6-7 yaşından büyük çocuklarda en etkin tedavi yöntemidir (Öztürk, 1969, s.389).
Ruhsal sağaltım çabalarının konuşma araştırmalarıyla bir arada yürütülmesinin pek çok vakada yerinde bir davranış sayılacağı kuşkusuzdur (Zulliger, 1991, s.133).
Kekeme çocukların kendilerine göre bir psikolojileri vardır. Bu çocuklar, özellikle kendi kekemeliklerinden, etkilenirler. Dikkatleri kendilerine dönük olur. Özellikle kendi seslerini ve konuşmalarını takip ederler, grup içinde oldukları zaman huzursuzluk ve sıkıntıları ve konuşmalarındaki tutukluk daha da artar. Oyunlara iştirak etmez ve yalnızlığı seçerler. Alıngan, inatçı ve karşı çıkıcı olur. Bu huyları ile ebeveynleri ile aralarındaki gerginlik ve sürtüşme giderek artar. Sabırlı ve düzenli bir tedavi, hoşgörü bu konuşma kusurunun önemli ölçüde düzelmesini sağlar (Yavuzer, 1984, s.222).
İyileşme tipik olarak 16 yaşından önce olur ve %60’ı kendiliğinden iyileşir (Güleç, 1998, s.1076).

Düşüncelerinizi paylaşmak ister misiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir